Çocukluk ve gençlik yıllarımda spora merakım vardı.
19 Mayıs Gençlik ve Spor bayramlarında kasa minder hareketlerinde ön sıra da, elit gurubunun başı idim.
Üniversite yıllarım da Zeytinburnu Şimşek sporda top koşturdum.
Çocukluk yıllarımda Fenerbahçe takımını tutardım.
Trabzonspor sahnede yerini alınca milliyetçilik damarım kabardı,
Trabzonsporlu oldum.
Ama hiçbir zaman fanatik olmadım, ya da olamadım.
Geçtiğimiz gün İnegöl sporun kongresi vardı. Centilmence bir yarış oldu.
Her iki aday da son iki hafta içerisinde öylesine bir hummalı çalışma içerisine girdiler ki, doğrusu gelişmeleri hayretle izledim.
Nedir bu futbol tutkusu, daha doğrusu hastalığı.
Topluma ne kazandırıyor, muasır medeniyet seviyesine yükselmemiz için ne gibi katkı sağlıyor.
Bir türlü aklım almıyor.
Merhum Necip Fazıl Kısakürek stadyumlara doluşan insanları kastederek, “Bu kadar insan gooolll diyeceğine ooolll deseler Türkiye nin kaderi değişecek.” diyordu.
Haksız da değil hani. “Gol” heyecanında birleştiğimiz, bütünleştiğimiz kadar, ülkenin menfaatleri doğrultusunda birleşebilseydik, sıkıntılarımızın birçoğundan kurtulurduk.
Hele futbol maçlarında sezon sonlarına doğru,” kader maçı” gibi bir deyim var ki, beni hayrete düşürüyor.
Keşke bu kader maçlarına yüklediğimiz anlamı, gösterdiğimiz heyecanı, bilgisayar teknolojisi için, yazılım programları için de gösterebilseydik.
Ve dahası, dün buğday ihraç eden bir ülke iken, neden bugün ithal eden bir ülke olduk, sorusunu kendimize sorar, milli bir eziklikle yeniden diriliş adına kader maçımızı yapmak için kenetlenebilseydik.
Yani Gooolll demek yerine Ooollll diyebilsek…